29 Nisan 2024 Pazartesi
ads
DOLAR 32.38 ₺
EURO 34.78 ₺
STERLIN 40.65 ₺
ALTIN 2,439.04 ₺
BTC 62,594.62 $
ETH 3,185.19 $
BİST 10,000.56

Erol İlhan

Erol İlhan

Neden Futbol ? Modern Futbolun Doğuşu - 2

Yayınlama: 9 Temmuz 2023 Pazar 11:01 Okunma: 98

Top ile oynanan oyunlar eski çağlardan bu yana dünyanın her köşesinde görülmektedir. Çin’den Mısır’a, Antik Yunan’dan Orta Amerika’ya farklı coğrafyalarda; topa vurma, saydırma, tutma, çemberden ve direkler arasından geçirme ve belli bir hedefe ulaştırma amaçlı çok çeşitli top oyunlarına rastlanmıştır.

Eski Çinlilerin Futbol Kalesi                                                                           Japon Kemari Oyunu  

Eski Yunan’da topla yapılan Jimnastik (İ.Ö.5.yy)  /    Aztekler’in  Karakteristik Çifte T Oyun Sahası                                                                         (Kaynak Theo Stemmler- Futbolun Kısa Tarihi)

Futbolun Avrupa’da, Çinlilerin bu oyunu bulmalarından birkaç bin yıl sonra yeniden icat edildiği söylenebilir. Avrupa’da futbolun ilk örneklerinin 12. yüzyıldan itibaren Kuzey Fransa ve İngiltere’de oynandığına dair çok sayıda kaynağa rastlanmaktadır. Futbolu Fransızların mı, İngilizlerin mi daha önce oynadığı konusunda görüş farklılıkları bulunmakla birlikte, kaynaklar futbolun Fransız kökenli olduğu ve ortaçağda Kuzey Fransa’dan İngiltere’ye geçtiği konusunda birleşiyor.

Soule  Oyunu-Fransa(Stemmler)

Fransa’da “Soule” ya da “choule” diye adlandırılan oyun şiddet ve kaba kuvvete dayanırken, topu elle yakalamak, taşımak, rakibe tekme atmak, yere yıkmak, yumruk atmak normal karşılanıyordu. Oyuncu sınırının ve kuralın olmadığı, amacın topu karşı takımın alanına, köyüne ya da mahallesine ulaştırmak olduğu bu ilkel top oyunu, futboldan daha çok sokak dövüşüne benziyordu. Soule, soyluların uzak durduğu daha çok köylülerin oynadığı, sakatlıkların ve ölümlerin yaşandığı şiddet derecesi yüksek bir oyundu.

Köylülerin ve soylu olmayanların oynadığı bu halk futboluna Fransa’nın ardından İngiltere kucak açtı. Futbol İngiltere’de görülmeye başlandığı tarihten (12.yy) 19. yüzyılın ikinci yarısında kurallı bir şekilde oynanmaya başladığı zamana kadar sert bir kavga sporunu andırıyordu. Sertliğe, sakatlıklara, ölümlere rağmen halk arasında popülerliğini korumayı başardı. Hatta rahipler arasında bile ciddi oranda sevilen bir spor haline geldi. Oyunun rahipler arasında da çok tutulması, kilisenin müdahalesi ile sonuçlandı. 1364’de Ely’de toplanan dini kurulda rahiplerin top oynaması yasaklandı.

Kalabalıkların bir araya gelmesi, oyunun sokaklar ve mahallelerde devam etmesi, sakatlıklar, ölüm ve şiddet içermesi iktidarların futbola müdahalesine yol açtı. İngiliz ve Fransız yönetimi futbolu, kamu huzur ve asayişini tehlikeye soktuğu, okçuluk gibi ülke savunmasında önemli olan uğraşlardan uzaklaştırdığı gerekçesiyle defalarca yasakladı. Tüm yasaklara, kanlı biten karşılaşmalara rağmen futbol oynanmaya ve sevilmeye devam etti. Peki bu ilginin nedenleri nelerdi? Bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir: Top oyunlarının cazibesi, yarışma, üstün gelme, biz duygusunu ön plana çıkarıp öteki karşısında konumunu ortaya koyma, haz elde etme, sıkıntılardan uzaklaşma, biriken saldırganlık duygusunu giderme, mikro milliyetçilik, ataerkil toplum yapısından gelen erkekliğin sertlikle ve mücadele ile özdeşleştirilmesi gibi pek çok sebep sayılabilir.

Futbolun Yükselişi

Rönesans ile birlikte Katolik Hristiyanlığın insan vücudunu günah yuvası ve zayıf bırakılması gereken bir yapı olarak gördüğü anlayış değişmeye, bedenin gelişimine verilen önem artmaya, sportif etkinlikler de daha görünür olmaya başladı. Özellikle İngiltere ve İskoçya’da, toplumun hemen her kesimi akla gelebilecek her yerde, özellikle de pazar günleri ve bayramlarda futbola kucak açtı. Kırsal kesimdeki köylüler ve kentteki alt tabaka olarak ifade edilen taraftar gruplarının saflarına gün geçtikçe eğitimli kişiler de katıldı. Bunların içinde lise ve üniversite öğrencileri, avukatlar ve rahipler de bulunuyordu. Stemmler, 1529’da bir rahibin, edepsizlik edip cüppesini çıkarmadan futbol oynadığı için görevden alındığını belirtmektedir. Rahibin asıl suçu ise, futbol oynayabilmek için Pazar ayinini hızla geçiştirip zamanından önce bitirmiş olmasıdır.

Bir İngiliz kentinde-muhtemelen Crowe- Sokak Maçı(Kaynak-Stemmler)

Kitlelerin ilgisini çeken futbol ile ilgili yasaklar her dönemde geçerliliğini korusa da, Rönesans döneminde Oxford ve Cambrigde öğrencileri maç yapmaktan geri durmuyorlardı. Maç esnasında sürekli kavgaların olması, üniversite yönetimlerinin futbol oynamayı yasaklamaları ile sonuçlanıyordu. Yasaklara rağmen futbola ilgi devam ediyor hatta Winchester gibi liselerde serbest olarak oynanabiliyordu. Futboldan hazzetmeyenler ya da çok az sevenler, toplumun küçük bir kesimini oluşturuyordu. Bunlar İngiltere ve İskoçya’da kentin Püriten burjuvaları ve İtalya hariç Avrupa’nın tüm soylularıydı. Futbolu sevmemelerinde, İngiltere ve İskoçya’daki Püriten burjuvaların dini kaygıları, Avrupa’daki soyluların ise futbolu kaba bulmaları etkiliydi. Avrupalı soylular kaba buldukları futbol yerine avlanma ve tenisi tercih ediyordu.

Fransa, İngiltere ve İskoçya’da köylülerin ve fakir halk kitlelerinin oynadığı futbol oyunu, İtalya’da “calcio” olarak ifade ediliyor ve yalnızca soylular tarafından oynanıyordu. Soylular tarafından oynandığı için kurallı ve ritüelleşmiş yapısıyla kaba ve kavgacı yapıdan uzaktı. Stemmler’e göre; Floransa calcio’su iki saat sürüyor, bu sürenin yarısı açılış törenine ayrılıyordu. Takımlar, yalnızca soylular arasından seçilen genellikle yirmi yedişer kişilik oyuncu kadrolarından oluşuyordu. Bu oyuna, o dönemde yapılan sınıflandırmaya göre “zanaatkarlar, hizmetçiler, soysuzlar ve şerefsizler” katılamıyordu.

Futbolun Britanya’da Yaygınlaşması

İngiltere’de futbol, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca her yerde günün konusu olurken, hızla yayılmış ve oynayan sayısı sürekli artmıştır. Kuralsız ve aşırı sertlik içeren ve kitlelerce oynanan bu spora, toplumun bir kesimi centilmenliğe aykırı ve beyefendiliğe uygun olmadığı, diğer bir kesim ise ibadet günü olan pazarın din dışında boş işlerle geçirilmemesi gerektiği için karşı çıkmıştır. Hatta köktendinciler, futbolu” şeytani meşgale” olarak adlandırmış, pazar günü maç yapanlara iblislerin musallat olacağını dile getirmişlerdi.

Tüm karşı çıkışlara rağmen, futbola duyulan ilgi sekteye uğramadan sürekli artmış, tıp kitaplarına, takvimlere ve gezi notlarına da girmişti. Pedagoglar, sağlıklı bir yaşam, güçlü kol ve bacak kasları için futbolun önemini dile getiren makaleler yazarken, edebiyat eserleri futbola yer vermeye başladı. Britanya adalarındaki tutkulu futbol anlayışı, seyyahların gözünden de kaçmadı. Bu dönemde İngiltere’yi ziyaret eden İsviçreli bir seyyah, İngiliz sokak futbolunun vahşiliği karşısında şaşkına dönerek, “Bazen halk rahatsız edici, hatta edepsiz bir biçimde eğleniyor, sokaklarda top koştururken, evlerin ve yolda önlerine çıkan faytonların camlarını kırmaktan keyif alıyorlardı” ifadesini kullanmıştır.

Futbolun 16. ve 17. yüzyıldaki hızlı yayılımı 18. Yüzyılda yavaşlamış, özellikle 19. yüzyılın ilk çeyreğinde önemini yitirmeye başlamıştır. İngiliz futbolundan bahseden belgelerin sayısı da 18. yüzyıldan itibaren azalmıştır. Üniversiteler ise halkın oynadığı futbolu avam diyerek aşağılamaya başlamıştır.

Üniversitelerin yanı sıra toplumun diğer kesimleri de futbola ilgisini kaybetme noktasına gelmiştir. Taşra halkı ve kentlerdeki alt toplumsal sınıfa mensup insanlar futbola eskisi kadar önem vermez olmuştur. Futbola ilginin düşüşünde, o dönemde birçok İngiliz köyünde futbol oyuncularının elinden kamuya ait oyun sahaları alınması etkili olmuştur. Köylülerin girmesine ve kullanımına ait bu alanlar, çitle çevirme yöntemiyle özelleştirilip halka kapatılmıştı. 18. yüzyılda çitle çevirme uygulaması en üst noktaya ulaşırken, köylüler oyun ve eğlence imkanlarından mahrum kalmıştır. O zamana kadar sıklıkla yapılan futbol maçları, taşrada ortadan kalkmaya başlamıştır.

Bu dönemde arazilerin çitle çevrilmesinden çıkar sağlayan arazi sahibi soyluların, futbola olumlu bakmadıklarını tahmin etmek zor değildir. Soylular, devlete ait bu oyun sahalarına fazladan mülk gözüyle bakmış, futbol oyuncularını ise çıkarlarını engelleyen potansiyel birer asi olarak görmüştür. Sanayileşme sürecinin de başlamasıyla birlikte İngiltere’de kent futbolunun çöküşü, 18. yüzyıldan sonra hızlandı. Yeni oluşan kent ve mahallelerde işçilerin boş vakitlerinde eğlenebileceği bir alan bulmak zorlaşmıştı. Zaten kapitalizmin erken dönemlerinde işçilere boş vakit de kalmıyordu. İşçilerin on altı saatlik bir mesainin ardından bir de yorucu futbol oyununa harcayacak enerjileri de yoktu. İşçiler gücünden yararlanılan ve üretimde kullanılan bir araçtan farksız görülüyordu. Onların eğlenmesi ve boş zamana sahip olması erken sanayileşme döneminde düşünülemezdi bile.

Futbolun ayakta kalmasında özel okulların etkisi

Futbol, 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyılın ilk yarısına kadar üniversitelerde, taşrada ve kentlerde düşüşe geçmiştir. Futbol bu zorlu çöküş dönemini, İngilizlere özgü bir ortamda, özel okullarda atlatmıştır. Bugün oynanan modern futbolun temeli o dönemin seçkin okullarında atılmıştır. Futbol hayatta kalma ve yeniden canlanmasını, futbolu öteden beri avama özgü diye reddeden soyluların ve burjuvaların çocuklarına ve özel okullara borçludur. Futbolun 19. yüzyılda yeniden doğuşu, bazı okul müdürlerinin, düzensizlikle anılan futbolda reform yaparak, kaosun hüküm sürdüğü okulları ıslah etme çabaları ile olmuştur. O dönemde yatılı özel okullarda okuyan, soylu ve burjuva ailelere mensup öğrenciler, eğitimi baltalayan, öğretmenlerini küçük gören başıbozuk bir yapıya sahipti. Şımarık ve düzene karşı gelmeyi bir güç gösterisi haline getiren öğrencilerle, öğretmenler arasındaki iktidar mücadeleleri ciddi çatışmaları da beraberinde getiriyordu. Futbol da kalabalıkları topladığı için bu olayların artmasına zemin hazırlıyordu.

Vahşi kolej futbolu, 1860’lar İngiltere

Özel okullarda hüküm süren bu kaotik koşulların önlenmesi için reform yapılması gerekiyordu. Önde gelen özel okullardan Rugby’nin müdürü Arnold, futbolu pedagojik amaçlar için kullanmayı düşündü. Öğrencileri içki, kumar, aylaklık ve ahlak dışı davranışlardan uzak tutmak ve onları disipline etmek için futboldan yararlandı. Bu plan başarılı olunca, futbol diğer özel okulların müdürlerince de eğitimde kullanıldı. Futbolun saldırı ve şiddet eğiliminin, uygar bir yörüngeye girmesi için kurallar koyulmaya başlandı.

1846 yılındaki kurallar halen vahşi maddeler içermektedir:

Rakibin bacağına tekme atmak, çelme takmak, rakibini tutmak, iteklemek, yere düşürmek ve demir pençeli ayakkabı giymek serbesttir. Daha çok ragbiyi andıran bu oyunda topu ele almak ve kucaklayıp koşmak da serbesttir. Sözü edilen ilk kurallara rağmen önde gelen özel okullar, Eton, Winchester, Horrow, Charterhouse ve Westminster, futbolun daha yumuşak bir şekilde oynanmasını istiyor ve bu yönde adımlar atıyordu. Yalnızca özel okullar değil üniversiteler ve 1855’den itibaren kurulmaya başlayan futbol kulüplerinde de oyun kuralları konusunda itilaf oluşmaya başladı. 19 yüzyılın ortalarında gelişen demiryolu ağları sayesinde futbolun gelişimi ivme kazanmış, hem futbol hem kuralları konusunda yaşanan kaos tüm İngiltere’ye hakim olmuştu. Her okul ya da kulüp kendi kurallarına göre oynamak istediği için maçlar tamamlanamıyor, anlaşmazlık yaşanıyordu. Tüm bu sıkıntılar nedeniyle bir an önce oyun kurallarının netleşmesi gerekiyordu.

 

Modern futbolun doğuşu

Futbol kurallarındaki bu farklılık ve maçlarda yaşanan sorunlar üzerine 1860’lı yıllarda Cambridge Üniversitesi öğrenci ve mezunlarının öncülüğünde oyun kuralları geliştirilmeye çalışıldı. Cambridge mezunu Thiring, 1862 yılında “The Simplest Game”i (En Basit Oyun) yazarak futbol kurallarının temellerini attı. 1862 yılının Ekim ayında Cambridge’de Eton ile Harrow kolejleri arasında oynanan futbol maçı gözden geçirilmiş yeni kurallara göre oynandı. Bu kuralların bazıları günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. 1863 yılında ise, Cambridge kuralları tekrar gözden geçirildi ve modern futbol için büyük önem taşıyan kural kitabı oluşturuldu.

Kuralların oluşturulmasının ardından modern futbol 8 Aralık 1863 tarihinde Londra’daki bir tavernada hayat buldu. Aynı akşam 11 kulübün katılımıyla futbol federasyonu (FA) kuruldu. Futboldaki saldırı ve vahşet eğilimi evcilleştirilerek, kesin kurallar çerçevesinde oynanması için kararlar alındı. Zamanla federasyonun saygınlığı artarken, oyun kuralları kabul gördü. Federasyona üye kulüp sayısı 1871 yılında 50 iken, 1888’de 1000’e, 1905’te ise 10.000’e ulaştı. Birçok kulüp özel okul mezunları tarafından kurulduğu halde, zamanla özel okullar ve öğrencileri futbolda geri planda kaldı.

FA’nın kurulduğu Freemason’s Tavern – 1863/Stemmler

Futbolun fabrikalar çevresinde ve işçiler tarafından benimsenmesinde, yeni fabrika kuralları etkili oldu. Eskiden on altı saat çalışan işçiler yeni düzenlemeler ile on saat çalışıyor ve cumartesi öğleden sonraları tatile giriyordu. İşçiler bu sayede boş zamana sahip olurken, büyük fabrikalar futbol takımları kurmaya başladı. Patronlar, işçilerin fabrikalara bağlılığını artırmak, çalışma motivasyonlarını yükseltmek, sorun çıkarmazlarsa oyalanabilecekleri bir uğraşa sahip olacaklarını göstermek için futbol takımlarını ve bu takımlarda oynayanları desteklediler. Sanayileşmede dönemin en önde gelen ülkesi ve üzerinde güneş batmayan imparatorluk İngiltere’de, fabrika bacalarının gölgesinde çok sayıda futbol kulübü kuruldu. Futbolun kitlelere yayılma süreci böylece başlamış oldu.

Futbola basının ilgisi artıyor

Kitlelerin futbola ilgisi, basında daha fazla haberin çıkmasını ve toplumun etkili kesimlerinin de bu sporla ilgilenmesini sağlamıştır. Talimciler’e göre futbola olan ilginin artması özellikle iki kesimin dikkatini bu oyun üzerinde yoğunlaştırmasına neden olmuştur; sermayedarlar ve kilise. Ligde oynayan takımların dörtte biri, işçi sınıfı mahallelerinde, etkin olmak arzusundaki kiliseler tarafından kurulmuştur. Bu dönemde siyaset ve din kurumu futbol üzerinden halka ulaşmaya çalışmıştır. Aston Villa erkeklerin katıldığı İncil topluluğunca, Birmingham City, Balton, Everton gibi takımlar ise kiliselerin Pazar okullarına gidenlerce oluşturulmuştur. Kilise, futbolun kitlelere ulaşmadaki etkisini görmüş ve bu doğrultuda kulüpleri desteklemiştir.

Sermaye kısmında ise Arsenal kraliyet silah cephane işçileri, Westham United demir işletmeleri işçileri, Manchester United demiryolu işçileri, Southampton tershane işçileri, Sheffield bıçak üreticileri, Leverpool liman işçileri tarafından, sermayedarların himayesinde kurulmuştur. Futbol, işçi sınıfı arasında yukardan gelen bir müdahale ile gelişirken, kurallara uyan ve uslu işçilerin bu oyunu oynamaları ve fabrikalarını onore etmelerine izin verilmiştir.

Tüm bu gelişmeler modern futbolun temellerini atan özel okulların etkisini azaltmıştır. İlk zamanlarda İngiltere Kupası’nı genellikle özel okullar kazanırken, 1882’den sonra işçilerden oluşan Blackburn Rovers takımı şampiyonluğa ulaşmıştır. Rovers’ın şampiyonluğunun ardından yalnızca oyuncuların toplumsal statüsü değişmemiş, oyuncularla beraber aynı toplumsal sınıfa ait seyircilerin de sayısı hızla artmıştır. Oyun hakkında her şeyi bilen ama oynamayan bu kitle, maç bileti satılmaya başladığı andan itibaren, kulüpler için büyük bir gelir kapısını da oluşturmuştur.

Özel okullar ve ardından sanayi bölgelerindeki fabrika bacalarının gölgesinde gelişen modern futbol, 19. yüzyıl sonlarında İngiliz ekonomik ve askeri hegemonyasının da etkisiyle tüm dünyaya yayılmıştır. Futbol İngiltere’den askerler, gemiciler, bankacılar, mühendisler, öğrenciler, öğretmenler, misyonerler, tüccarlar, iş adamları ve devlet memurları aracılığıyla diğer ülkelere ihraç edilmiştir. Bu kişiler gittikleri yerlerde futbol oynamış ve o ülkenin insanlarının da oynamasını teşvik etmişlerdir. Sanayileşmiş, ekonomik ve askeri olarak güçlü, çok sayıda sömürgesi bulunan bu egemen ülkenin sporu, İngilizlerin ayağının değdiği her yerde kısa sürede yayılmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

ARIK, B. (2004). Top ekranda. İstanbul: Salyangoz.
CRITCHLEY, S. (2017). Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz?.İstanbul:Metis.
DEMİR, M., TALİMCİLER, A. (2015). Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık. Konya: Literatür Akademik.
DONUK B., ŞENDURAN F. (2006). Futbolun Anatomisi. İstanbul: Ötüken Yayınları.
GALEANO, E. (2011). Gölgede ve Güneşte Futbol. İstanbul, Can Sanat Yayınları.
STEMMLER, T. (2000). Futbolun Kısa Tarihi. Ankara:.Dost Kitabevi.
TALİMCİLER, A. (2015). Sporun Sosyolojisi, Sosyolojinin Sporu. İstanbul: Bağlam Yayıncılık,

İletişim Bilgileri:

e-mail  : erolilhan06@gmail.com

erol.ilhan@hbv.edu.tr

İnstangram erolilhan06

Twitter  @erolilhan06

Facebook  erol ilhan

Tercüme