Süper ligin sürekli katılımcısı olmasını dilediğim Gençlerbirliği bu günlere kolay gelmedi. Sağolsun Tanıl Bora büyük emek harcayarak bizlere kalın bir tarih kitabı armağan etti. Dolayısıyla o da unutulmazlar arasına girdi.

Kıymetli dostum Akşit Özkural’ın evinden getirdiği 1933 yılına ait en eski takım fotoğrafımıza da  bu şekilde ulaştık. Tarih kitabımıza girdi, toplantı salonumuzun duvarında yerini aldı. Ve o fotoğtaf bize çok ışık tuttu.

Önce o kadroda yer alan Akşit beyin babası rahmetli Münir amcamızı (lakabı serçe) tanıma fırsatı bulduk. Sonra da ‘o kadrodan hayatta kalan var mı ?’ arayışına girdik. Behiç Koral büyüğümüzü o şekilde İstanbul Kavacık’ta bir yaşlılar yurdunda buldum. Sağolsun Tanıl Bora o sıralarda “Ankara Rüzgarı” kitabına son şeklini veriyordu, haber vermem üzerine İstanbul’a geldi ve büyüğümüzle söyleşi yapma imkanı buldu.

Behiç amcamızla beraber olduğumuz günlerden birinde, kucağına formamızı bıraktığımda gözlerinden yaşlar süzüldü (aşağıdaki fotoğraf). Kısa bir süre sonra da 89 yaşında (1913-2002)  kendisini kaybettik. 1933 yılından başlayarak 5 sezon formamızı terletmişti. Işıklar içinde uyusun.

Haber Resmi

Bunu neden anlattım ?

Hayatında sadece bizim formamızı giymiş veya futbol hayatının büyük kısmını bizde geçirmiş eski futbolcularımıza daha fazla ilgi gösterilmesini sağlamak için. Zira asırlık ve büyük kulüp olmak bunu gerektiriyor !

İşte bunlardan birisi de efsane rahmetli Hasan Polat idi. Futbolu bıraktıktan sonra kulüp başkanlığımızı ve iki ayrı dönemde de Türkiye Futbol  Federasyonu Başkanlığı yapmıştır. Milletvekilliği de vardır. 

İstanbul grubumuzu yeni oluştururken ve sayıca az iken Nevzat kardeşimle (Akçaoğlu) birlikte Hasan amcamızı bulduk. İlk defa Nevzat’ın Nişantaşı’ndaki iş yerinde kendisini ağırladık ve fotoğraflar  çektirdik.

Rahmetli İlhan Cavcav’ın isteği ile kendisini Ankara’ya götürdüm ve ona özel bir gece organize edildi. Bütün hayattaki büyüklerimiz o gecede buluşup hasret giderdiler. Hasan Polat’a tesisler gezdirildi ve bilgiler verildi. İstanbul’a döndükten sonra Nevzat ile birlikte kendisini hiç yalnız bırakmadık. Ve Etiler’deki mütevazi evinde sık sık ziyaret ettik. Yaz aylarında 3 ay İstanbul Belediyesi’ne ait Florya tesislerinde dinlenirdi. Kızı Sumru hanım ve damadı usta tiyatro ve sinema oyuncusu rahmetli Savaş Dinçel ile de bu şekilde tanıştık. Hasan Polat Gençlerbirliği formasını en uzun süre giyen (18 yıl) bir futbolcumuzdur. 1941 ve 1946 yıllarında kazandığımız Türkiye Birinciliklerinin mimarıdır. Zira iki finali de Beşiktaş karşısında (Baba Hakkı ve Şükrü Gülesin’li kadro) kaptan Polat’ın dirayeti ve takımı diri tutması sayesinde kazandık. Bunu kendisinden değil büyüklerimizden dinledim. Yüzüne karşı övülmeyi sevmez, kendisi de o konulara girmezdi. Zira o sadece futbolcu olarak değil; kaptan, antrenör yardımcısı ve yönetici gibi çalışan, iş disiplini yüksek ve biraz da sert mizaçlı biriydi.

1916 yılında doğan Hasan amcamızı 2010 yılında 94 yaşında kaybettik. Allah rahmet eylesin. Elbette ben kendisini futbolculuktan sonraki Federasyon Başkanlığı’ndan itibaren tanıyorum. Ve sonraki senelerde görev alanlarla kıyaslıyorum da, o görevdeki en dirayetli ve adaletli (Gençlerbirliği konu olduğunda bile) başkan olduğunu iddia ediyorum.  Elbette yine bize ait bir değer olan ve aynı mizaca sahip rahmetli Orhan Şeref Apak (1906-1973)  dışında. O da uzun süre genel kaptanlığımızı yaptıktan sonra iki dönem de Gençlerbirliği Başkanlığı ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmıştı.   

Onların zamanından başlayarak Cemalettin (Sakallıoğlu) ve Avni (Okumuş) kaptanların dönemi de dahil olmak üzere bu değerlerimize asla “paralarını aldılar, görevlerini yaptılar” diyemeyiz. Zira onlar bu günle kıyaslanınca adeta amatörce bu işleri yaptılar ve hatta ceplerinden kulübümüze katkı bile verdiler.

Bu bakımdan en azından hayatta kalanları pamuklara saralım ve hiç olmazsa manevi destekle ayakta tutalım.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.

Devamı gelecek…

Not: Münir amcamızı da oğlunun ağzından sizlere yakında aktaracağım.