Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerle dolup taşan Monaco, Formula 1 Grand Prix’si ile yalnızca hız tutkunlarını değil, yaşam stili ve gastronomi meraklılarını da bir araya getiriyor. Şehrin “Monaco Gurmesi” lakaplı genç girişimcisi Çağrı Küçükel, bu yılki Grand Prix haftasında yaşadıklarını ve gözlemlerini Monaco’nun önde gelen gazetesi Monaco-Matin’e aktardı.
Çağrı Küçükel’e göre, Grand Prix haftası Monaco’nun kimliğinin tamamen değiştiği, gündelik yaşamın adeta bir festival ve sosyal paylaşım alanına dönüştüğü bir dönem. Şehrin dar, zarif sokaklarında sabahın erken saatlerinden itibaren F1 araçlarının sesi yankılanırken, kafelerde ve otel lobilerinde farklı ülkelerden gelen turistlerin heyecanı hissediliyor.
“Monaco’da Grand Prix sadece pistteki mücadeleden ibaret değil. Burada hayat tüm hızını, enerjisini ve cazibesini sokağa taşıyor. Gündüzleri caddelerde ve limanda yürürken uluslararası bir atmosfer var; akşamları ise şehir tam anlamıyla bir kutlama alanına dönüşüyor,” diyor Küçükel. Şehrin tüm restoranları, barları ve kulüpleri, Grand Prix haftasında özel menüler ve etkinliklerle dolup taşıyor.
Çağrı Küçükel’in gözlemlerinde bu hafta Monaco’daki gastronomi hayatı bambaşka bir boyuta taşınıyor. F1 haftası boyunca Le Louis XV, Nobu, Buddha Bar, Café de Paris ve özellikle Sass Café gibi ikonik mekanlarda yer bulmak neredeyse imkânsız. Haftalar öncesinden yapılan rezervasyonlar ve dolup taşan masalar, Monaco’nun sosyal yaşamının yarış kadar hızlı aktığını gösteriyor.
Küçükel, “Monaco’daki restoranlar Grand Prix için tam anlamıyla seferber oluyor. Michelin yıldızlı şefler yarışa özel menüler hazırlıyor; menülerde trüf mantarı, istiridye, özel soslarla hazırlanmış kobe biftekler, Provence şarapları ve Grand Prix’e özel seçilmiş şampanyalar başrolde. Birçok mekan, ünlü pilotların, sporcuların ve medya mensuplarının favori buluşma noktası oluyor,” ifadelerini kullanıyor.
Yarış haftasında fiyatlar da adeta pistteki arabalar gibi yükseliyor. “Normalde 150-250 euro olan akşam yemekleri bu dönemde 400–600 euroya kadar çıkıyor. Teraslı otellerde Grand Prix manzaralı masa için kişi başı 1000 euroyu aşan özel paketler satılıyor,” diyor. Buna rağmen, Küçükel’e göre Monaco’da ödenen her ücret, şehrin sunduğu eşsiz sosyal ortamın ve unutulmaz deneyimlerin bedeli olarak kabul ediliyor.
Bir başka detay ise, menülerin F1 ruhuna uygun olarak sıkça değişmesi ve mekanların her yıl yaratıcılıkta birbirleriyle adeta yarışa girmesi. “Şefler, yarışın hızından ve heyecanından ilham alarak yenilikçi sunumlar hazırlıyor. Hatta bazı restoranlar Grand Prix temalı özel tabaklar ve tatlılar sunarak misafirlerine gerçek bir festival yaşatıyor,” diyor Küçükel.
Monaco’nun Grand Prix haftası, sadece spor ya da yeme-içme değil, aynı zamanda yeni insanlarla tanışma ve uluslararası network kurma açısından da eşsiz bir fırsat. Çağrı Küçükel, “Her yıl farklı ülkelerden gelen iş insanları, sanatçılar, sporcular ve medya temsilcileriyle aynı sofrada buluşmak olağan bir şey. Monaco bu haftada tam anlamıyla bir dünya kasabası haline geliyor,” diye anlatıyor.
Bu atmosfer, genç girişimcinin profesyonel kariyerini de derinden etkiliyor. “Monte Media Works adını seçmemde Monaco’nun vizyonu belirleyici oldu. Burada gördüğüm global enerji ve disiplini ajansımın işleyişine taşımak istedim. Grand Prix gibi bir etkinlikte, hızlı kararlar, yenilik ve kalite bir arada yaşanıyor. Ben de bu anlayışı ajansıma yansıttım,” diyor.
Küçükel’e göre, Monte Media Works markası, Monaco’nun ilham verici, dinamik ve çağdaş ruhunu iş dünyasına taşımak için doğdu. Bugün uluslararası projelerde bu bakış açısı sayesinde başarı elde ettiğini ifade ediyor.
Sadece iş değil, sosyal çevre ve spontane karşılaşmalar da Grand Prix haftasının vazgeçilmezlerinden. Geçtiğimiz yıl Galatasaray’ın yıldız transferi İsmail Jacobs, İstanbul’a gitmeden hemen önce Monaco’nun efsane mekanı Sass Café’de Çağrı Küçükel ve arkadaşlarıyla birlikte görüntülenmişti. Bu kare, spor ve magazin basınında günlerce konuşulmuş, Monaco’daki sosyal hayatın Türkiye’ye de nasıl bir köprü olduğunu göstermişti.
Küçükel bu tür buluşmalar için “Monaco’da Grand Prix haftasında her köşe başı potansiyel bir hikaye. Uluslararası iş ve dostluklar için müthiş bir zemin oluşuyor. Her buluşma hem yeni işbirliklerine hem de unutulmaz anılara yol açabiliyor,” diyor.
Çağrı Küçükel, Monaco-Matin’e verdiği röportajda, “Monaco’da her Grand Prix haftası yeni bir vizyon ve motivasyon kazanmamı sağlıyor. Şehrin yenilikçi ve modern bakış açısını hem ajans projelerime hem de kişisel gelişimime entegre etmek benim için büyük bir avantaj,” diyor.
Önümüzdeki dönemde farklı ülkelerde benzer etkinlikleri takip ederek hem spor hem de gastronomi dünyasında global bir marka olmayı hedeflediğini de ekliyor. “Monaco Gurmesi olarak Grand Prix benim için sadece bir yarış değil, aynı zamanda yaşamın, işin ve sofranın kesişme noktası,” diyerek yazıyı tamamlıyor.