Arkamıza aldığımız rüzgarla Boluspor’u geçmek hiç de zor olmadı. Bu maç daha açık farklı galibiyetimizle neticelenmeliydi. Zira takım pozisyona giriyor ama son vuruşu yapacak kimse yok. 38. ve 45. dakikalarda kendisini santrafor olarak pazarlayan Djitte’nin çok müsait pozisyonlarda kaleye itemediği topu 60 yaşında emekli bir futbolcu gol yapabilirdi. Aynı çakma santrafor 51. dakikada arkadaşına yapacağı asisti göz göre göre rakibe teslim edince bir golden daha olduk. Bu transferi yapanlar kendilerini sorgulamalıdırlar. Formda olan Hüseyin hocanın tek şaşırtan tarafı ise bu yalan rüzgarına 75 dakika tahammül etmesiydi.
Şimdi esas sorunumuza dönelim. Zira sportif olarak bu sezonu kurtardığımız artık belli olmuştur. Ancak gelecek sezon belirsizliklerle doludur !
Bütün itirazlarımıza rağmen 100 yıllık kulübün son taşınmazını da PORTAŞ’a 300 milyon liraya yakın bir bedelle sattınız.
OTOKAR sponsorluğundan gelen kaynak da var.
Peki borçlar hâlâ neden kenarda duruyor ?
Gelen para öncelikle yönetici alacaklarına mı (eğer varsa) gitmiştir ?
Bilemediğimiz için soruyoruz. Alagöz Holding süre vererek alacağının yarısından vazgeçeceğini söylemişti. O süre dolduğuna göre 35 milyonluk indirimli borç tekrar 100 milyon mu oldu ?
Haciz yağmuru başladı mı ?
Eğer 300 milyon lira buharlaşmadıysa hangi derde ilaç oldu ?
Neden açıklamıyorsunuz ?
Gençlerbirliği yönetim kademeleri bütün olumsuz şartlara rağmen boş kalmaz. Ancak mevcut yönetim şeffaf davranmaz ve duvar örerse bu işe talip olanların hevesi kaçar. Dolayısıyla bu kulübü seven varsa, camia ile doğru iletişim içinde olmalıdır.
Gecikerek de olsa yeterli kalitede bir teknik ekibe kavuştuk. Transferde biraz hareketlenirsek hayallerimizi ileri taşıyabiliriz. Ancak esas sorun burada değil !
Yönetsel açıdan bu kör uçuş devam ederse bir sene sonrası garanti değildir.
Bir an evvel mirasyedi durumu terkedilerek diğer başkan adayı gibi projeler gündeme gelmelidir. Dost acı söyler, mevcut yönetimin proje üretme kabiliyeti yoktur. En azından dışardan yardım ve danışmanlık alınmalıdır.
Hatta günlük işlerin kazasız yürütülebilme yeteneği de sınırlıdır…
Örnek mi ?
Sanki bu kulüpte Yatabare sorunu hiç yaşanmamış gibi aynı şahsa ait ikinci bir sorun yaratılmak üzeredir. Bu şahsın futbolculuğu bittiği için teknik kadroya dahil edilmesi şart mıdır ?
Kendisini evlat mı edindiniz ?
Veya bu EYT’li kimden torpilli ?
Yatabare emekliliği de Beştepe’de mi yaşayacak ?
Bu kadar keyfi yetki kullanımı biraz fazla değil mi ?
Açıklayın, bekliyoruz…