Gençlerbirliği, futbol tarihimizin bu günkü Süper Lig seviyesinde en fazla şampiyonluk kazanmış 5. kulübüdür. Neden bu gün gündeme geldiği bizim hatamız değildir. Hepimiz taraftar olarak bunu 60 senedir konuşuyoruz zaten.
İşte bunun için her iki şampiyonluğumuza en büyük katkısı olan efsane kaptanımız Hasan Polat’ı, kaybettiğimiz 2010 yılına kadar adeta omuzlarımızda hissettik. Zira onun bize kazandırdıkları yanında aciz kalacağımızı bile bile evlatları olarak bir ayağımız hep evinde veya yazlığında oldu.
Birçok kulübün tarihe geçmiş futbolcuları vardır. Ancak Hasan Polat kadar uzun süre kendi kulübüne katma değer yaratan örnek sporcuların sayısı oldukça azdır.
Sadece Gençlerbirliği’nin 18 yıl formasını giyen futbolcu olarak tarihe geçmekle kalmadı, ikinci efsanemiz Orhan Şeref Apak ile birlikte Milli Lig’in kurulmasına ve futbolun ülke sathına yayılmasına da (alt ligler) önderlik ettiler.
Hasan Polat 2 dönem Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptı (1954-57 / 1970-76).
Orhan Şeref Apak ise, 4 dönem Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptı (1952-54 / 1957-58 / 1961- 64 / 1965-70). Sayın Apak, Gençlerbirliği kulübünde uzun yıllar Umumi Kaptanlık görevinden sonra 1949-50 ve 1958-61 yılları arasında Başkanlığımızı da yaptı.
Bütün bunları Gençlerbirliği tarihini bilmeyenler için anlatıyorum.
Burada isimlerini sayamadığım (hepsi Tanıl Bora’nın kaleme aldığı Gençlerbirliği Tarihinde görülebilir), kulübümüz içinden çıkmış birçok değerli bürokrat ülke futboluna ve hatta ülke yönetimine büyük katkılar yapmışlardır.
Ama bir şeyi asla yapmadılar. Kendi kulüplerine torpil gibi algılanabilecek kararlar almadılar…
Federasyon kurullarında görev alan bazı kulüp temsilcilerinin kulakları çınlasın.
Yoksa ‘1959 öncesini yok saymak’ gibi bir yanlış bu günlere kadar sürmezdi. Rahmetli Hasan amcama hayattayken bu soruyu sordum. Aldığım cevap, “böyle bir karar ancak toplumsal mutabakat ile çıkar ve çok da hayırlı olur” demişti.
Ancak bu güne kadar her camia kendisine göre hesap yaptığı ve pastaya da fazla ortak istemediği için bu konu ortada kaldı.
Elbette biz de kendi hesabımızı yapacağız ve haklılığımızı ortaya koyacağız.
O zaman devam edelim…
1959 yılında, şu anki adı Süper Lig olan Milli Lig kurulmuştur.
1963 yılında, şu anki adı 1. Lig olan Türkiye 2. Futbol Ligi kurulmuştur.
1967 yılında , 3. Lig düzenlenmeye başlamıştır.
“1959’dan önce Türkiye Futbol Birinciliği maçlarında sadece Ankara, İstanbul ve İzmir takımları yer almıştır” beyanları cehaletten kaynaklanmıyorsa kocaman bir yalandır.
Çok geniş bir katılımla gerçekleşen turnuvaları aşağıda açıklayacağım. Tam tersine, 1959’da başlayan Milli Lig’in ilk 4 sezonu sadece 3 büyük şehrin futbol organizasyonudur. Hatta ilk 10 sezon, Adana Demirspor ve Eskişehirspor’un kısmi katılımı ile gerçekleşmiştir. Yani oldukça dar temsil söz konusudur…
Eğer bizim şampiyonluklarımız bu sebeple tartışma konusu yapılıyorsa, adres yanlıştır. Milli Lig’in ilk 10 yılı daha doğru adrestir.
1941 yılına dönecek olursak; ülkenin her tarafından gelen bölge şampiyonları Ankara’da final grubu maçları oynamışlar ve buradan Gençlerbirliği şampiyon çıkmıştır.
Yani 1941 yılındaki turnuva, 60’lı yıllarda oynanan Milli Lig’den daha geniş bir ülke toprağını temsil etmekteydi.
Buyrun :
1941 Türkiye Futbol Şampiyonası
İşte final grubuna gelene kadar kendi bölgelerinde onlarca maç yaptıktan sonra lider olarak Ankara’da toplanan takımlar :
- 1940-41 İstanbul Şampiyonu Beşiktaş
- 1940-41 Ankara Şampiyonu Gençlerbirliği
- 1940-41 İzmir Şampiyonu Altay
- 1941 Adana Grubu Şampiyonu Kayseri Sümerspor
- 1941 Samsun Grubu Şampiyonu Trabzon İdman Gücü
- 1941 Balıkesir Grubu Şampiyonu Gölcük İdman Yurdu
- 1940 Türkiye Şampiyonu olarak Eskişehir Demirspor
1. Tur :
Eskişehir Demirspor 4-1 Kayseri Sümerspor
Gençlerbirliği 5-0 Gölcük İdman Yurdu
Altay 3-1 Trabzon İdman Gücü
Yarı Final :
Beşiktaş 4-0 Eskişehir Demirspor
Gençlerbirliği 4-1 Altay
Final :
Gençlerbirliği 4-1 Beşiktaş
- Trabzon İdman Gücü’nün daha sonra İdman Ocağı ile birlikte Trabzonspor’a hayat verdiklerini unutmayalım.
1946 Türkiye Futbol Şampiyonası
Aynen Milli Lig’in ilk 10 sezonu gibi kısmi temsil ile 4 şehrin şampiyonlarını tek devreli lig usulü karşı karşıya getirmiştir. Ancak yine de final grubuna gelene kadar, bölgelerde neredeyse Milli Lig maç sayısı kadar müsabakalar icra edilmştir. Neticede; İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir şampiyonlarının katılımı ile gerçekleşen turnuvanın şampiyonu, bütün maçlarını kazanan Gençlerbirliği olmuştur.
Sonuçta; Gençlerbirliği’nin 2 şampiyonluğu, en az Süper Ligde kazanılan şampiyonluklar kadar değerlidir.
Şimdiye kadar bütün geçmiş şampiyonluklarını paraya tahvil edenler (hem de her sene), sakın bizi sonsuza kadar hesap dışı tutacaklarını düşünmesinler.
Bu konuda mücadeleyi hiç bırakmayacağız. Gerekçelerini açıklamaya da önümüzdeki yazılarda devam edeceğiz.
İstanbul vilayetinin büyütülmüş takımları arasındaki rekabet bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizler, kardeş kulüplerimiz Ankaragücü ve Ankara Demirspor ile birlikte 4 şampiyonluğumuzun ebedi hesaba dahil edilmesini istiyoruz, çünkü haklıyız.
Türkiye’nin, dünyada başkentinden şampiyon çıkmayan bir ülke olarak anılması doğru değildir.
Bu vesileyle gerçeğin tescili de gerekmektedir !